Ekonomi

Akşener: Sadece beton blokların değil, ahlakın da çürüdüğü gerçeğiyle karşı karşıyayız

İYİ Parti Genel Başkanı Meral Akşener, partisinin kümelenme toplantısında konuştu.

Akşener’in konuşmasından öne çıkanlar şöyle:

“Yakın tarihimizin en büyük acısını yaşıyoruz. Ama tüm acılarımıza rağmen her zaman olduğu gibi yan yanayız. Ve bu yarayı her zaman birlikte saracağımızın da bilincindeyiz. Çünkü ne olursa olsun bizim kardeşliğimiz var. Dayanışmadır. Zor zamanlarda beraberiz. “Çatan, yorulmayan ve asla pes etmeyen kalplerimiz var. Dün böyleydi çok şükür bugün de böyle. Yarın da böyle kalacağına yürekten inanıyorum” dedi.

Kuşkusuz yaşadığımız bu felaketin izleri hafızalarımızdan ve kalplerimizden silinmeyecektir. Yaşamla ölüm arasındaki o ince çizgiyi, ülkemizi boğan o büyük acıyı, tüm Türkiye’nin kulaklarında çınlayan o feryatları asla unutmayacağız. Altına kaç canın, kaç hayalin, kaç moloz yığınının gömüldüğünü unutmayacağız. Niyetimiz temiz uyuduğumuz bir gecede çamurların sıçradığı o karanlık sabahı unutmayacağız. Seslerini duyuramayan evlatlarımızı, annelerimizi, babalarımızı ve kardeşlerimizi unutmayacağız! Diğerleri unutabilir. Dünü unutmadık, bugünü de unutmayacağız. Ve asla unutmayacağız!

Acının asıl sahibi elbette sarsıntının yaşandığı ilde, mahallede, köyde yaşayan vatandaşlarımızdır… Binlerce ailemiz hayatını kaybetmiştir. Evlerini, işlerini, birikimlerini kaybettiler. Anıları, hatıraları var. Kaybedilen çok şey var… Bu vesileyle hayatını kaybeden vatandaşlarımıza Yüce Allah’tan rahmet, ailelerine ve sevenlerine sabırlar diliyorum. Allah ailesiz kalan evlatlarımızı korusun. Çadırlarda kalan depremzedelerimize Allah dayanma gücü versin. Yaralarımızı sarmak için ter döken memurlarımıza, gönüllülerimize Allah güç kuvvet versin. Yaralı vatandaşlarımıza bir an önce şifalar diliyorum. Hepimizin başı sağolsun, geçmiş olsun hepimize.

“İlk 72 saat önemliydi”

1999 depremini bizzat yaşamış ve sevdiklerini kaybetmiş bir insanım. Bu nedenle, şok gerçeğiyle yüzleşmenin ne demek olduğunu biliyorum. 99 depremi hepimize çok şey öğretti. Örneğin bunlardan biri; ilk 72 saatin değeriydi. Arama kurtarma operasyonlarının yapıldığı yerlerde ayak altında yürümemek, oradaki işlerde sert davranmamak çok değerli. Çünkü ilk 72 saatte en büyük ihtiyaç; Enkaz altında kalan vatandaşlarımızı kurtarmak ve bölgeye gerekli takviyeyi en kısa sürede sağlamak.

İşte tam da bu yüzden afeti öğrenir öğrenmez Afet Uyum Merkezimizi kurduk ve parti olarak seferber olduk. Milletvekillerimizi, genel başkan yardımcılarımızı, gençlik kollarımızı, teşkilat mensuplarımızı ve gönüllülerimizi seferber ettik. Bölgedeki eksikliklerin, taleplerin ve ihtiyaçların tespit edilmesinin yanı sıra arama kurtarma faaliyetlerine yardımcı olmaları için 10 ilimize gönderdik.

İYİ Parti olarak bu süreçte bir sivil toplum kuruluşu olarak çalıştık. Milletimizin içine düştüğü ateşi söndürmeye çalıştık. Vatandaşlarımızla hep birlikte yaralara merhem olmak için hep birlikte çalıştık. Bu vesileyle; Deprem olur olmaz seferberlik davetine icabet eden parti yöneticilerimize, milletvekillerimize, il ve ilçe liderlerimize, teşkilat mensuplarımıza, üyelerimize bir kez daha teşekkür ediyorum. Belli oldu, dikkat etmişsinizdir: Bugün salonda gençlik kollarımız yok. ‘Bu ateş sönene kadar biz hep buradayız’ dediler. Ve hala bölgedeler. Bu nedenle gençlik kollarımızdaki tüm çocuklarıma teşekkür ediyorum. Gece gündüz demeden, uyumadan, dinlenmeden milletimiz için çalıştılar. UYGUN Partili olmanın ne demek olduğunu herkese gösterdiler. göstermeye devam ediyorlar. Onlarla gurur duyuyorum. Onlar yeterli.

Ayrıca depremin ilk gününden bu yana elinden gelenin en iyisini yapmak için çalışan, imkanları ölçüsünde maddi yardımda bulunan, emek veren, emek veren, emek veren, emek veren her bir vatandaşımıza, sivil toplum kuruluşuna, gönüllüye, gencine yaşlısına, kadınına ve erkeğine minnettarız. Bölgedeki çalışmalarda da dualarından vazgeçmediler. Tanrı her birinizi kutsasın.

umutsuzluğun acısı

Ben de 72 saat sonra sarsıntı bölgesindeydim. Yaralılarımızı ziyaret ettim, yakınlarını, yakınlarını ve sevdiklerini kaybedenlere başsağlığı diledim. Sahada yapılan çalışmaları gördüm. Depremzedelerimizin taleplerini dinledim.

Özellikle ilk 3 gün bölgede yaşanan teşkilat krizi vatandaşlarımızı en çok yaralayan konuların başında geliyordu. 5. günde bile arama kurtarmanın ulaşamadığı enkaz vardı. O enkazların başında binlerce insanımız enkaz altında gün geçtikçe azalan yakınlarının seslerine kulak verdi. Oğullarını çıkarmak umuduyla günlerce beklediler. Bazıları oğullarının sesini duydu. Enkazın altındayken onunla konuştu. Elleriyle yüzlerce kilo betonu kaldırmaya çalıştı. Ancak beklediği yardım gelmemişti. Acısına bir de bu çaresizliğin acısı eklendi.

Enkaz altından sağ kurtulan vatandaşlarımızın çilesi de farklı oldu. Cenazesi için kefen bile bulamayan insanlarımız oldu. Depremin 7. gününde bile çadır bekleyen aileler oldu. Dondurucu soğukta barınma, ısınma ve hijyen ihtiyaçlarını karşılayamayan, günlerce tuvalet sıkıntısı çeken vatandaşlarımız oldu.

ez cümle; 1999 depreminden 24 yıl sonra sadece 6 Şubat depremi gerçeğiyle yüzleşmedik. 24 yıl sonra aslında ders alınmadığı gerçeğiyle yüzleştik. Sadece beton blokların değil, ahlakın da çürüdüğü gerçeğiyle karşı karşıyayız. Bina kontrol sisteminin çalışmadığı gerçeğiyle karşılaştık. Kiranın, hırsızlığın, yolsuzluğun, acının tarifiyle yüzleştik. İmar affının bir tahlil değil, tam tersine bir ölüm fermanı olduğu gerçeğiyle karşı karşıya kaldık. Dikkatsizlikle, beceriksizlikle, beceriksizlikle karşı karşıya kaldık.

“Ani kur saldırılarıyla paramız pul pul oluyor”

Ülkemizin hapsedildiği devletimizin kurumsal yapısının tek adam sistemi ile nasıl hayat bulduğunu yıllardır anlatıyoruz. Ama ne yazık ki bu gerçek kriz zamanlarında daha da netleşiyor. Ormanlarımız yanıyor; Söndürecek uçağımızın olmadığını yangın sırasında öğreniyoruz. Ani döviz ataklarıyla paramız pul olur; Dolar üç katına çıkınca Merkez Bankamızda para kalmadığını öğreniyoruz. Ve ne yazık ki beyin sarsıntısı var. Binlerce vatandaşımız enkaz altında yardım bekliyor, soğukta çadır bekliyor, tuvalet bekliyor, yemek bekliyor ve görüyoruz ki hükümetin önemli bir hazırlığı yok, afet yönetimi çökmüş ve sayın bakan. Erdoğan ve ekibi çaresiz.

Örneğin ülkemizde depremden sonra arama kurtarma için vinç yoktu; ’10 vinç kiraladık’ diye böbürlenen Başkan Yardımcısı’ndan öğreniyoruz. Örneğin arama kurtarma gruplarımızın ne kadar yetersiz olduğunu, yerle bir olan Elbistan’a 20 kişilik bir ekip gönderdiklerini bire bir beyan etmeleri ile görüyoruz. Örneğin; Kahramanmaraş’taki depremzedelerimiz geceleri eksi 18 derecenin soğuğuyla baş etmeye çalışırken, Teknoloji Bakanı’nın 1 milyon battaniye üretme gururunu izliyoruz. Örneğin, hükümet mensupları tarafından yol kurallarından dolayı gecikme olduğu söylenirken, öte yandan Ulaştırma Bakanı’nın ‘dayanıklı yollar sayesinde ulaşım, ulaşım’ dediği korkunç bir çelişkiye tanık oluyoruz. kesintisiz sağlandı’. Örneğin depremin ertesi günü birçok ilimizden doğru haber bile alamamışken; Türk Kızılayı Başkanı’nın ‘Gelilemeyecek nokta yoktur’ diyen, kendini bile ikna edemediği söylemlerine maruz kalıyoruz. Mesela bir vatandaşımız ‘İmdat vinç gelsin, ekip gelsin’ diye feryat ederken, eski bir bakanın üzgün babanın yüzüne bile bakmadan telefonuyla oynamasına şahit oluyoruz. Örneğin binlerce insanımız enkaz altında ölürken, Hazine ve Maliye Bakanı’nın sosyal medyada tek düşünceyi haber olarak görüp, eski başbakana omuz silktiği büyük bir rezalet izliyoruz. kamera çerçevesine girmek.

“Bu beceriksizlikten utanıyorum”

Ancak güç, sadece karar verici değil, aynı zamanda sorumluluk makamıdır. Ancak AK Parti iktidarında kimse sorumluluk almıyor. Kimse sorumlu değil. Allah’ın kulu bile istifa etmez. Ne söyleyebilirim. Yazıklar olsun sana. Onlar utanmıyor ama ben utanıyorum. İsimlerinden utanıyorum. Bu anlamsızlıktan utanıyorum. Bu yüzsüzlükten utanıyorum. Bu kibirden utanıyorum. Vatandaşını en zor anında yalnız ve çaresiz bırakan bu beceriksizlikten utanıyorum!

“Yüzyılın felaketini gizleyemediler”

16 günlük felaketin ardından net ve net bir şekilde gördüğümüz bir gerçek var. Biz millet olarak canımızdan endişe ederken, iktidar medyası her zaman olduğu gibi propagandasından endişeliydi… Ama onca çabaya rağmen; gerçekleri bir daha bükemediler, bir daha değiştiremediler. Kampanya görüntüleri çektiler. Yasaklar getirdiler. Evlere polis gönderdiler. Ancak yüzyılın felaketine yüzyılın başkanının ve yüzyılın sisteminin sebep olduğu sözünü ona saklayamadılar.

Göç sorunu

Yaşadığımız bu büyük felaketin ekonomik, manevi, sosyolojik ve demografik birçok etkisi olacaktır. Geçen hafta bir bahise özellikle dikkat çektim. Sarsıntı bölgesindeki göç hareketliliği, büyük bir zorlukla karşı karşıya olduğumuzu gösteriyor. 2,5 milyonu aşkın vatandaşımızın tahliyeler yoluyla ve kendi imkanlarıyla bölgeyi terk ettiği iddia ediliyor. Bu durum, mevcut mülteci sorunu ile birlikte değerlendirildiğinde, gelecekte bölge insanlarımız için demografik değişim tehlikesini ortaya koymaktadır.

Nüfusumuzun yüzde 16’sını oluşturan deprem bölgesinde yaklaşık 1 milyon 700 bin Suriyeli mülteci bulunuyor. Göçün yoğun olduğu illerimizdeki boş alanlar dışında bu sorun, göçün yaşandığı Mersin ve diğer illerimizde hayatı giderek daha olumsuz etkileyecektir. Köylerin boşaltılması sadece demografik değişime neden olmakla kalmayıp terör örgütlerinin yeni alanlar açmasına da neden olabilir.

Bu nedenle Hatay’dan başlayarak Türkiye’de yabancılara konut satışının durdurulması çağrımı yineliyorum. Bu çağrının ne anlama geldiğini anlayamayanların, bu sorunu bizzat gündeme getirenler olduğunu kimse unutmasın. Amacımız hiçbir vatandaşın evine ya da yurduna dönme hakkının kaybolmamasını sağlamaktır. Çünkü kadim devlet geleneğimizde devleti yönetenler, uçta güvenliği içerde huzuru sağlamakla yükümlüdür. Çünkü hudut güvenliği ve milletin huzuru vatanın bekası için vazgeçilmezdir. Ancak ne yazık ki Sayın Erdoğan ve arkadaşlarının böyle bir kaygılarının olmadığını biliyoruz. Bu nedenle burada uyarmak istiyorum; Bilhassa bölge insanımızın mal varlığına sahip çıkması için jenerik bir çerçevenin oluşturulması ve bilinçlendirme çalışmalarının bir an önce düzenlenmesi gerekmektedir.

“Yeni bir usulsüzlüğe ve çarpıklığa izin vermeyeceğiz”

Evet, şehirlerimizi yeniden onaracağız. Bunu yaparken de yeni usulsüzlüklere ve çarpıklıklara izin vermeyeceğiz. Ama şimdi mülteci sorununu çözme zamanı. Buradan hükümeti, başlayacak yeni inşa süreci kapsamında mültecileri ülkelerine geri göndermeye, bunun için gerekli adımları atmaya ve diplomatik müzakereleri bir an önce başlatmaya davet ediyorum. En kısa zamanda bu konuyu görüşmek üzere TBMM’yi arayacağız. Sayın Erdoğan’ın inadı devam ederse bu vesileyle bir önceki çağrımı yineliyorum. Milletimiz için, devletimiz için bu görüşmeleri yapmaya, bu sorunu çözmeye hazırım. Hazırız.

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Başa dön tuşu